24 Mart 2011 Perşembe

Yüzyılın Küçük Tanrıları

Uzun bir aradan sonra yeni yazılarımla tekrar buradayım - blogum ile ilgili desteğimi de almış olmanın mutluluğu var bugün:) - . Beni yakından tanıyanların bildiği gibi Salı günü artık Ankara'ya doğru yol alıyorum komple, orada bloguma daha çok vakit ayırabileceğimi düşünüyorum, yeni yazılarımla ve ders anlatımlarıyla bol bol görüşmeyi umuyorum.


Neyse başlıkta yüzyılın küçük tanrıları dedim, markalar. Onlar, ürünlerin ruhu, kalitelerin damgasıdır. Bir kazağı diğer binlercesinin içinden sıyıran, kadehe koyulan şarabın tadını denemeden bilmemizi sağlayan, daha pahalı olmasına rağmen otomobilinizin anahtarını mutlulukla tutma nedenleriniz.


"Markalar yaşamın kumaşının bir parçasıdır." der reklam ustası David Ogilvy. Hayatımızın keyifli dakikalarını, gösterişli zamanlarını, en heyecanlı anlarını ya da belkide en sıradanlarını beraber geçiririz; yeri geldiğinde bizi ayırt eder, yeri geldiğinde söze gerek kalmadan varlığıyla kişiyi var eder. Elbette eleştirmeden hakkında konuşmak zor, ama şunu da kabul etmek gerekir ki, onlar, gözümüzü açtığımız andan kapattığımız ana kadar hayatımıza eşlik edenlerin genel adı. Uyanmak için bardağa koyulan kahvenin yanında yenilen kekin, koşuştururken ayakların altında ritme ayak uyduran spor ayakkabının, şık bir davette parıldayan bir çift stilettonun aslında birer "marka" olduğunu düşünün. 


İsmin, kelimelerin, sembollerin, dizaynın, ürünün taşıdığı değerlerin ve temsil ettiklerinin bir kombinasyonudur marka. Bunun yanında ürünün rakiplerinden ayrılmasını sağlayan en temel ayrıştırıcıdır. Derginizin sayfalarını çevirin, televizyonu açın ya da sokağa sıkın ve billboardlara bakın. Günün ve şehrin her bir köşesi vaatlerle dolu. Markanın ismi güven demektir, standarttır. Bazen pahalıdır; çünkü markanın sattığı sadece ürün değil, aynı zamanda temsil ettikleridir. Bir marka aldığınızda bazen psikolojik tatmin, bazen statü, bazen bir hayal, bazen giriş izni, bazense keyif alırsınız. 


Markaların hayatımızdaki yerini en iyi anlatan filmlerden biri : 
The Devil Wears Prada - Şeytan Marka Giyer


Sovyetler Birliği'nin son lideri Mihail Garbaçov Louis Vuitton çantasıyla, Berlin Duvarı'nın kalıntılarının önünden geçiyor. Bir marka, mesajını ancak bu kadar güçlü verebilirdi.




Marka Güven Demektir


Özünüzün farklılığını ortaya koymak için, bazen mesajını direkt ve kesin veren, inandırıcı ve kendini dinletebilecek kadar da ilgi çekici bir markadan yardım aldığınızı reddedebilir misiniz? Onların önceden yarattıkları ruhu kendimize katarız. Ne de olsa marka olmak kolay değildir. Aceleye gelmez. Birinin sevgi ve bağlılığını kazanmak ne kadar zorsa, markanın, tüketicinin sevgi ve bağlılığını kazanması da öyle zordur. Ama bir kere kazanınca, artık ona ve vaat ettiklerine güvenebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder